ANASAYFA

Din MAFYALARI (Kitap)

ÖNSÖZ

KRONOLOJİ

  BÜTÜN   DÜNYADAKİ KAVMLARA

İkinci Bir İspat

ORGANİZASYON ve  ALLAH

Belki Dinlerler

MAHKEME TUTANAKLARI

Organizasyona bir Mektup

AH ŞU ONLAR     YOKMU!

ALLAH BİZİ Mİ KULLANIYOR?

MUSEVİ    HIRISTİYAN MÜSLÜMAN

İnanan ve İnanmayanlarla Sohbet

NEDEN İKİYÜZLÜLÜK !

BİZ NEREYE GİDELİM?

Çok Önemli Bir Gün

 Sadakat

Suçunu İtiraf Edecek!

Gerçeklerden nefret ediyoruz

SİTEMAP

Çok Önemli Bir Gün !

Anasayfa Din MAFYALARI Kronoloji Sitemap

Çok Önemli Bir Gün !

Bundan yaklaşık 3500 sene önce ( Yaklaşık M.Ö.1500), Allah Musa vasıtasıyla o zamanın Dünya hâkimi olan Mısırlıların elinden İsraillileri esirlikten kurtarır. Mısırlılar onlara hayatı köle olarak çok acı ederler.(Çıkış:1: 8-14) İsrailliler kimdir? Basit bir açıklamayla, Allah’ın çok sevdiği Hz. İbrahim’in oğlu İshak’ın soyudur.

Allah birçok mucizeler ve harikalarla Mısır’a hükmeder ve İsraillilere de tutmaları gereken kanunlar verir. Bu kanunlardan biri de Fısıh bayramıdır. Allah’ın İsraillileri Mısırdan, kölelikten kurtardığı günü hatırlamaları için İsraillilerin takdirle anması gereken bir gündür. (Çıkış 12:1-14)  Bu kurtuluş günü Yahudi takvimine göre 14 Nisanda gerçekleşir. O da bu sefer 24 Mart 2024,  Pazar gününe gelecek.

Zamanımızda bu tarih nasıl hesaplanıyor?

Ben bu konuda uzman değilim, fakat sahip olduğum Mukaddes Kitap ve takvim bilgisine dayanarak, bunun nasıl hesaplandığını kısaca anlatmak istiyorum. Nedense bu bilgi herkes tarafından esrarengiz ve de hiç anlaşılamaz gibi gözüküyor. Kabul etmek gerekirse de, hiç bilgisi olmayan biri için sahiden de karışık gibidir.

Nasıl ki dünyanın güneşin çevresindeki yörüngesi belli bir kurala göre hesaplanıyorsa, ayın zamanını da hesaplamanın belli kuralları vardır. Ayrıca bu gökteki zaman sistemleri yanılmaz bir şekilde seyirlerini sürdürürler.(Tekvin-Yaratılış 1:14)  Bir de şunu belirtmeden geçemeyeceğim, hiç kimsenin bu günü tamı tamına saati saatine dakikası dakikasına belirlemesini beklemeyelim. Kaldı ki hiç kimse İsa’nın hangi yılda öldürüldüğünü de kesin olarak bilmemektedir. Her ne kadar İsa’nın hangi yılda öldüğünü tam olarak bilemesek de, o ay ve günü, yani Allahın İsrailli Mısır’dan kölelikten çıkardığı zamanı tam olarak biliyoruz. Ayrıca bu günü anmamızı İsa Mesih istediğine göre, bizler de bu günü genel bir tarihte, yani o zamanki İsraillilerin ve İsa Mesih’in kutladığı gibi bir vakitte kutlamak istiyoruz.

Mukaddes Kitap kayıtlarındaki zamanlarda İsrailliler bizim gibi güneş değil ay takvimi kullanıyorlardı. Onlar için Nisan ayı yılın ilk ayı olarak kabul edilmeliydi. Çünkü Allah onları tam o ayda Mısır’dan kölelikten kurtarmış ve o ayı yılın ilk ayı olarak kabul etmelerini söylemişti.(Çıkış 12:2)   Bu o günün gecesi, yani ayın tam 14’ünde kutlanmalıydı.(Çıkış 12:6; Sayılar 28:16) Kullandığımız bazı takvimlerde genellikle yeni ay, içi koyu siyah yuvarlak bir şekilde gösterilir. Bu da o gün dolunayın tersine ayın hiç görülmediği bir gündür. Yani bizlere göre Nisan ayı için yeni ay hangi güne geliyorsa ki, bu genelde Mart ayına rastlar, o günden sonraki ayın ilk görünmeye başladığı gün İsraillilere göre Nisan ayının ilk günü demektir. Kısacası yeni aydan sonra tam 14 gün sayıldığında, zamanımızdaki takvime göre İsraillilerin 14 Nisanına gelmiş oluruz. Tabii yine aklımızda bulundurmamız gereken şu da var ki: Güneş takviminde olduğu gibi ay takviminde de belli yıllarda boşlukların doldurulması gereken zamanlar vardır. Mesela bizlerin kullandığı takvime göre her dört yılda bir Şubat ayının 29 çekmesi gibi. Ben bu konuda uzman olmadığım için, sizlere kendi öğrendiğim ve anladığım şekilde yazıyorum. Yine basitçe anlatmak gerekirse: Her bu günü, yani 14 Nisanı hesaplarken, takvimde ayın koyu bir şekilde göründüğü günden, 21 Marttan, gündüz ve gecenin eşit olduğu zamandan sonra olmasına dikkat edelim, yoksa bir hata yapıyoruz demektir. Mesela 2008 yılında tam böyle bir durum oldu. O yılda yeni ay bir Martın 7’sinde birde Nisanın 6’sında var. Eğer Martın 7’sini kabul edecek olursak, 14 gün sonra ayın tam 21’ine geliniyor ki, o zaman belki de bu günü bir ay önce kutlamakla hata yapıyor olabiliriz. Bu durumda yeni ay olarak Nisanın 6’sından sonraki gün, ay takvimine göre Nisan ayının ilk günü demek olmayabilir. Herhalde zamanı güneşe göre ayarlamak için ay dengelenmiş olmalı. Zaten bu eklemeler ve dengelemeler yüzünden de hiçbir zaman o gün tam dakikası dakikasına, günü gününe bir yıl, yani 365 gün anlamında olamaz diyorum. Bunun böyle olduğunu Allah da biliyor. Önemli olanı, bu günün dakikası, saati ve rakamlarından ziyade, anlamıdır. Zaman konusunda herkes kafasına göre bir şeyler uydurduğundan, ben de bu konuda cahil kalmayalım diye basit, mümkün olduğunca kolay anlaşılır açıklamalar yapmaya çalışıyorum. Ne derece başarabiliyorum, o sizlerin takdirine kalmış bir şey.

Yukarıda belirttiğim bilgilerden yola çıkarak, benim 2005 senesinde 24 Marta gelme hesabım da bu sisteme göre oldu. Çünkü 2005 senesinde yeni ay Martın 10’una geliyordu. Dediğim gibi, yeni ay, ayın hiç görülmediği bir zaman demek. Araştırmalarıma göre ise İsrail’de günler, ayın ilk defa görünmeye başladığı zamandan sonra sayılıyormuş. Bu da genelde bir gün sonra oluyor. Demek ki o gün Yahudi takvimine göre 1 Nisan anlamında. Bu kurala göre yeni aydan sonra üstüne 14 gün daha sayarak, 14 Nisanı hesaplamamız zor olmasa gerek.

Bu prensibe dayanarak, bu günün önümüzdeki yıllarda hangi tarihlerde olacağını hesaplamaya kalkarsak, aynen şöyle oluyor. Mesela 2006 yılının 29 Martında yeni ay olduğuna göre, demek ki ondan sonraki gün Yahudilerin takvimine göre 1 Nisan anlamında. O halde 30 Mart ayın 1’iyse, veya 29 Marttan sonra 14 gün saydığımızda, bizim takvimimize göre 12 Nisan Yahudilerin 14 Nisanı olmuş oluyor. Bu tarihleri sizler de, ya İnternet üzerinden ya da çoğu takvimlerden kolaylıkla bulabilirsiniz. Bu seneler bundan sonra sırasıyla aynen şöyle olmalı:

12 Nisan 2006 Çarşamba, 2 Nisan 2007 Pazartesi, 21 Mart 2008 Cuma, 9 Nisan 2009 Perşembe, 29 Mart 2010 Pazartesi, 17 Nisan 2011 Pazar, 5 Nisan 2012 Perşembe, 25 Mart Pazartesi 2013, 13 Nisan Pazar 2014, 3 Nisan Cuma 2015, 23 Mart Çarşamba 2016, 11 Nisan Salı 2017, 31 Mart Cumartesi 2018, 19 Nisan Cuma 2019, 7 Nisan Salı 2020, 27 Mart Cumartesi 2021, 15 Nisan Cuma 2022, 4 Nisan Salı 2023, 24 Mart Pazar 2024, 12 Nisan Cumartesi 2025, 2 Nisan Perşembe 2026, 22 Mart Pazartesi 2027, 9 Nisan Pazar 2028, 29 Mart Perşembe 2029, 16 Nisan Salı 2030gibi yıl ve günlerine gelmektedir.

Mukaddes Kitaba göre bunları ben böyle anladım. Bununla da ay takviminin nasıl hesaplandığını değil, o günlerin belli zamanlarda kutlanması gerektiğini kastediyorum. Şunu da muhakkak belirtmek gerekir. Birçok yanlışlıklarımız yanında, bu konuda da tam bir gün tutmak iddiasıyla, hiç kimse ille de “ben en doğruyum” dememeli. Tekrar belirtmeliyim, her ne kadar bu şeylere değer veriyorsak da, önemli olan o günün tarihinden, saatinden, dakikasından ziyade, her zaman yürekten gelerek anlamına verdiğimiz değerdir. Yoksa en azından bir zamanlar benim gibi birçoklarının da bu konuda hata yapmış olabileceği büyük bir ihtimaldir.

Burada bir şeyi vurgulamam gerekiyor. Yahudi Takvimine göre günler -saat 18 de değişiyordu. Yani bizim alıştığımız gibi 00 da gece yarısı değil. Bu anlayışa göre de Mukaddes Kitap yazıldı. Bazıları bu konularda şaşırabilir. Aynen uzunluk ve ağırlık ölçülerinde olduğu gibi, zaman konusunda da değişiklikler var. Bu sebepten örneğin 17 Mart 2018 de yeni ay tam saat 14:14 ü 19 saniye geçe gerçekleşiyormuş. Ay takvimine göre Nisan ayının birinci günü akşam saat 18 de başladığına göre, bazı Yahudi takvimlerinde 17 Mart’ı 1 Nisan olarak kabul ederek, 14 Nisan için Martın 30’unu esas alıyorlar. Şimdiye kadar ben hiç bu hesabı saati saatine bakarak hesaplamadım ve bu da benim bir yanlışım mı bile diyemiyorum. Bu sebepten 2018 yılında 30 Mart’ı/14 Nisan olarak sayanlar var ki, onlar bazen benim bu şekilde bile anlatamayacağım bir tarzda tarih belirliyorlar. Yukarıdaki gelecekte belirtilen tarihler de bu bilgiye göre düzeltilmesi gerekebilir fakat ben yapmıyorum çünkü yeni ayın saatini bilmek, dünyanın hangi yerinde o saatin olduğunu da bilmek bazen bizim için imkânsız olabilir. Bu sebepten sadece yeni ayı saatine bakmaksızın, gün olarak esas alıp, sonraki günü 1 Nisan olarak kabul edip, yukarıdaki belirtilen tarih cetvelinde olduğu gibi kutlamak bana göre yanlış olmasa gerek. Yanlışsa da Allah bizi bağışlasın, bu konudaki samimiyetimizi görüp bizleri affetsin.

 

Bütün bunlardan bize ne? Biz İsrailli veya Yahudi miyiz?

Önce şu gerçeği vurgulamak gerek. Allah ne yaptıysa, peygamber kulları vasıtasıyla kimlere ne söylediyse, aslında bütün insanlara yapmış ve söylemiş olduğunu unutmayalım. “Allah o zaman sadece İsraillilerle konuşmuş, veya Araplarla konuşmuş ya da Yunanlılarla konuşmuş, ben bunlardan hiçbiri değilim” diyemeyiz. O an için o insanlar bu ya da şu millete ait olabilirler. Allah bizlerle olan ilişkisinde, milliyetimize, rengimize, dilimize, cinsiyetimize bakan bir Allah değildir. O’nun sözleri tüm insanların okuyup, anlaması ve de kurtuluşları için uygulamaları gereken sözlerdir. Eğer Allah bir milleti, yeryüzünden bütün milletlere örnek olsun diye seçip, bu vasıtayla amacını yerine getirmek istediyse; bizler de ancak akılsızca düşmanlıktan başka bir şeye yaramayan bu milliyetçilik düşüncelerine sarılmayalım derim. (Tesniye-Yasanın tekrarı 29:14) Çünkü tesadüfen, doğuştan sahip olduğumuz, dil, renk, ırk, millet ve cinsiyet Allahın hiçte önem verdiği şeyler değildir.

Nedir bu Fısıh? Kimler kutlamalıydı?

Yukarıda açıklandığı gibi, İsrail’in Mısırdaki kölelikten kurtuldukları günde kutlanılan Bayrama Fısıh denirdi (Halk arasında Paskalya diye de bilinir). Bu bayramın kuralları vardı. Bu konu Tevrat’ın Çıkış kitabında 12. bap veya bölümünde bahsi geçmeye başlar ve de ayrıntılarına girerek yazılmıştır. Tanrı bütün Mısırlıların ilk doğanlarını öldürdüğü gece İsraillilere dokunmaz. Onlar Fısıh bayramında yemeleri gereken kuzuyu kesip, ateşte kebap etmeliydiler. Sadece o zamana mahsus olarak, İsraillilerin ilk doğanları öldürülmesin diye, kuzunun kanını kapı üst eşiğine ve çerçevelerine (süvelerine) sürmeleri gerekiyordu ki, helak edici melek gelip onların da ilk doğanlarını vurmasın. (Çıkış 12:21-23) Bu ve buna benzer mucizelerle onların da imanları sınanıyordu. Onlar bu yemeği aceleyle, giyinmiş ve kuşanmış bir şekilde yemeliydiler. Bu da onların o günü yaşarcasına anmaları içindi. Çünkü o günün sabahı aceleyle Mısırdan kölelikten çıkmışlardı.

Daha fazla ayrıntılara girmeden, kısacası bu kanunu ya da bayramı bütün İsrail tutmalıydı. Bu kanunu bir yabancı tutamaz ve de o etten yiyemezdi. Ancak bir yabancı bu günü kutlamak isterse, önce bütün erkekleri sünnet olmalıydı ve ondan sonra kendisi ve ailesi bu etten yiyebilirlerdi. Çıkış 12:43-44 de şöyle yazıyor:

Rab Musa ile Harun’a şöyle dedi: “Fısıh Bayramının kuralları şunlardır: Hiçbir yabancı Fısıh etini yemeyecek. Ama satın aldığınız köleler sünnet edildikten sonra ondan yiyebilir. 48’inci ayette ise:

Yanınızda yabancı bir konuk Fısıh bayramını kutlamak isterse, önce evindeki bütün erkekler sünnet edilmeli; sonra yerel halktan biri gibi İsrail halkına katılıp bayramı kutlayabilir. Ama sünnetsiz biri Fısıh etini yemeyecek.’’ diyor Allah.

Bu Fısıh kutlaması etinden İsraillilerin hepsi mi yemeliydi?

Evet, hepsi, bütün İsrail. Kâhini de, baş kahini de, Levi sıptı da, en önemsiz bir sıpta ait olan en fakiri de, bütün İsrail bundan yemeliydi. Allah: “Bütün İsrail topluluğu Fısıh Bayramı’nı kutlayacak” diyor Çıkış 12:47 de. Tam tersine kim bundan kasten yemezse, bu onun için kavminden atılmak demekti. (Çölde Sayım ya da sayılar kitabı 9:1-13)

Bu kanun yaklaşık 1500 seneden fazla uygulandı. Zamanımızda hala uygulayan, İsa’nın Mesih olduğuna inanmayan Yahudiler de var.

İsa’nın Mesih olduğuna inanmayan dedim. İsa’nın Mesih olduğuna inanan bu bayramı kutlamayacak mı? Zaten bütün konumuzun ana fikri de bu.

O zamanın Fısıh Kurbanı, İsa Mesih’in kurban olarak fidye verdiği bedenine işaret ediyordu. (1.Korintoslular 5:7)

Musa ölümünden kısa bir süre önce: “Allah’ın Rab size aranızdan, kendi kardeşlerinizden benim gibi bir peygamber çıkaracak. Onu dinleyin” diye İsa Mesih hakkında açıkça söyledi. (Tesniye -Yasanın tekrarı 18:15)

İncilin Yuhanna kitabından 1:17 de:

“Kutsal Yasa (şeriat) Musa aracılığıyla verildi, ama lütuf ve gerçek İsa Mesih aracılığıyla geldi” diye yazar. 

Musa kendini neden İsa’ya benzetti de başka o kadar peygambere benzetmedi?

Çünkü Musa o insanları Mısırdan kölelikten kurtarma işinde aracılık etmişti. İsa ise biz insanları kutsal yasaya bağlı o emirleri tutamadığımızdan, günahlarımızdan dolayı üzerimize gelen ölümden kurtarma işinde aracılık etti. Allah peygamberleri vasıtasıyla zaten kutsal yasadaki o kanunların İsa’ya işaret ettiğini vurguluyor. Biri, yani Musa, insana olan kölelikten kurtarırken; öbürü, yani İsa Mesih, ölüme olan kölelikten kurtarmış oldu. Yuhanna 3:16 da:

Çünkü Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun.

Yukarıdaki ayetlere genelde Müslümanlar ve Yahudiler inanmazlar. Onların bu davranışları ancak Allah’ın öfkesine neden olmaktan başka bir işe yaramıyor. Müslümanlar bunu Kurandaki “Allah oğul edinmemiştir “ sözüne dayanarak böyle inandıklarını söylerler. (Örneğin Maide (4) Suresi 171-172) Aslında bu ayetlerle Kuran, yanlış bir imana sahip Hıristiyan âlemine, dünya görüşüyle İsa’yı cismani bir Baba-Oğul ilişkisiyle tapınılmasına karşı geldiğini vurgulamak ister. Çünkü Hıristiyanlar İsa’ya Allah diye taparlar. Bunu da İncil’de ruhi anlamda geçen, baba ve oğul benzetmelerini kullanarak yaparlar. Halbuki Allah göklerdeki yaratıklarından da Allah oğulları diye bahseder. Hatta günahkar İsraillilerin de hepsine bu tabiri kullanmıştır. Tesniye ya da Yasanın tekrarı kitabı 14:1 de açıkça:

“Siz Allah’ın Rabbin oğullarısınız” diye yazar.

Bu ayetlerle Allah yaratıklarına olan yakınlığını vurgulaması, bizim onlara tapmamızı ve Onları Allah’ın yerine koymamızı gerektirmez! (Vahiy 22:8-9)

Hıristiyan âlemi bu konuda sapıtırken, Müslümanlar da tam tersini yapacağız diyerek başka bir yanlışlığın içine düşmüşler. Ben ancak bu sayfalar vasıtasıyla dinler hakkındaki hakikatlerin ancak bir zerresini duyurmaya çalışıyorum. Onun için burada ayrıntılara girmeden, dinlerin bazılarını ele alıp, bu gün hakkındaki saçmalıklarına yüzeyden değinerek geçeceğim.

Fısıh kurbanı kesildiği gün İsa öldürülür. Bu İsraillilerin Mısırdan çıktıkları tam o gündür. 14.Nisan, bazen rast gelirse tam dolunay olduğu zaman.

İsa : “İnsanoğlu’nun bedenini yiyip kanını içmedikçe, sizde yaşam olmaz” dedi. (Yuhanna 6:53)

Ne demekti bu?

Âdemden gelen günah vasıtasıyla ki, bütün insanlara geçti, benzetilebilirse bulaşıcı bir hastalık gibi ve bu yüzden de insanlık ölümlü oldu. Resul Pavlus’un Romalılara yazdığı kitabında 5:12 de:

“Bunun için, nasıl günah bir adam vasıtası ile, ve ölüm günah vasıtası ile dünyaya girdiyse, böylece ölümde bütün insanlara geçti; çünkü hepsi günah işlediler.” der. Kuran bu konuya anlaşılır ve açık bir ışık tutuyor. Bakara suresi 38 de Âdem’in günah işlemesinden sonra, Tanrının onlara olan sözü aynen şöyle.

“ ...hepiniz buradan inin. (yani cennetten kovuluyorlar) Sonra size benden bir kılavuz gelecektir. Artık kim benim o kılavuzumun izinden giderse onlara korku yoktur” demekle Allah, kurtuluşları için o kılavuzu dinlemeleri gerektiğine dikkati çekiyor.

Ali İmran (3) suresi 59 uncu ayette ise : “Allah yanında İsa da Âdem gibidir” der.

Benzer bir ayet de Ta.Ha Suresi, (20’inci sure) 122’de geçer. Ayni benzer sözleri biraz önce de Musa’nın söylediğini vurgulamıştık. Musa kendisi gibi bir peygamberden bahsetmişti.

Bütün bu peygamberlikler ve bizzat Allah daima bir kurtarıcıya işaret etti. Muhammed ya da başka hiçbir peygamber bu kurtarıcının kendilerinin olduğunu söylemediler.(Cin suresi (72) 21)    Bunun ancak İsa Mesih hakkında böyle olduğunu görüyoruz. Kurandaki hakikatlere göre, ölüp de dirilen ve Allah’ın katında yaşayan tek kişi O’dur ve kendisi Mesih’tir. (Ali İmran suresi(3) 55 ayeti.)

Tüm insanlığı Âdem’den geçen günahtan ve dolayısıyla ölümden, bizleri İsa Mesih’in kurbanlığı kurtardı. Tabii ki tüm bunları isteyen de Allahtır. Romalılar 5:19 ve 6:10 ve23 de:

Zira bir adamın (Adem’in) itaatsizliği sebebiyle çoğu nasıl günahkar kılındılarsa, böylece de birinin itaatiyle (İsa Mesih’in) çoğu salih kılınacaktır.............Çünkü (İsa) öldüğü ölümü bir kerede günaha öldü.......Zira günahın ücreti ölüm; fakat Allah’ın armağanı Rabbimiz (öğretmenimiz) Mesih İsa’da ebedi hayattır. (İbraniler 10:4)

Onun için bu güne, İsa Mesih’in ölüm gününe; Allah’ın biz insanlık için yaptıklarını taktir etmek, anmak için değer vermeliyiz. Bunu yapmakla Hıristiyan alemini değil Allahı yüceltmiş olacağız.

İsa Mesih Fısıh bayramını kutladığı son gece, ekmek aldı, şükran duası edip parçaladı, şakirtlerine verdi ve dedi: Alın, yiyin, bu benim bedenimdir. Bir kase alıp şükretti, ve onlara vererek dedi: Bundan hepiniz için. Çünkü bu benim kanım, günahların bağışlanması için birçokları uğrunda dökülen ahdin kanıdır. (Luka 22:14-20)

Yukarıda İsa: “İnsanoğlunun etini yiyip kanını içmedikçe, kendinizde hayat yoktur. Benim etimi yiyip kanımı içenin ebedi hayatı olur” dediğini hatırlıyor musunuz? Yuhanna 6:53-54

Yine buradaki yenilen ekmeğin ve içilen bir yudum şarabın sembolik anlamları var. Anlatılmak istenen, İsa’nın bedeni bizlerin kurtuluşu için, bütün iman edenlere ebedi hayat olsun diye kurban edildiğidir. Yalan söyleyemeyen Allah Âdem’e: “Bu ağaçtan yersen ölürsün” dediği o söz geri alınamazdı. Adil olan Allah, Âdem’in suçu için aynen Âdem gibi kusursuz bir kurban, kefaret ödenirse ancak bağışlayabilirdi. Bu yüzden Kuran ve İncillerde İsa Âdem’e benzetilir. Allah Âdem’i yarattığında kusursuz yarattı. Kusursuz ama özgür iradeyle. Yalnız Âdem’i değil, bütün göklerde yaşayan ordular şeklindeki meleklerini de Allah kusursuz fakat özgür bir iradeyle yarattı. Bu yüzden herkes Âdem için kendini kurban edemezdi. Ancak Âdem gibi kusursuz olan biri bunu yapabilirdi. Onun içindir ki İsa’nın dünyevi bir babası yoktur ve doğumu da mucize şeklinde gerçekleşmiştir.

Kutsal kitaplar O’nun doğmadan önce göklerde de hayat sürdüğünü ve hatta yaratılanların ilki olarak Allah’ın sözcüsü olduğuna dikkati çekiyor. Yuhanna 1:1de ve 14 de şöyle yazıyor:

Başlangıçta Söz (Kelam yani İsa) vardı. Söz Tanrı’yla birlikteydi ve söz bir ilah idi. (Birçok tercümeler İlah yerine Tanrı kelimesini kullanır. Aslında yanlış değildir. İkisi de ayni anlamdadır. Fakat kadiri mutlak Allah’la karıştırma sevdasında olan Hıristiyan âlemi gibi de yapmamak lazım) (Yuhanna 10:32-33) Yuhanna 1:14.üncü ayetinin devamında şöyle der: Söz beden alıp aramızda yaşadı. Burada Yuhanna açıkça İsa’dan bahsetti. Daha birçok ispatları ele alamayız çünkü yazılarımı mümkün olduğunca kısa tutmaya özen gösteriyorum.

Bu günlerde Hıristiyan âlemi tavşanlar ve yumurtalarla, paskalya bayramı adı altında İsa’nın emrinden uzak her şeyi yaparlar. Artık çikolatalarından tutun şekerlerine kadar tavşan ve yumurta vardır. Anlamını da neredeyse kimse bilmez ve bilenleri de putperest bir adet olduğunu söyler. Fakat bizler bu günü Allah’ın arzusuna ve İsa’nın ölmeden önceki emirlerine uygun olarak kutlamak istiyoruz.

Kimler şaraptan içip ekmekten yiyebilir?

İsraillilerin kölelikten kurtuldukları günü anmak için Fısıh denilen bu bayramı tutmaları gerekiyordu. Allah bu günü gelecekteki bir olaya, yani yüzlerce sene kutlanılan Fısıh kurbanının İsa Mesih olduğunu anlamamızı istiyordu. Bu kurbandan da sadece İsrailli olan değil, ayni zamanda sünnet olan her erkek ve ailesi de yiyebilirdi. Peki, İsa ne dedi? Kimler O’nun kanını içmeliydi ve etini yemeliydi? Herkes. Belli bir sınıf ayırdı mı? Evet. İman edip bu kurbanlığa ve kurtuluşa layık yaşayanlarla, iman etmeyip buna layık bir yaşantı tarzına sırt çevirenleri haklı olarak birbirinden ayırdı.

Hıristiyan âlemi, hani derler ya “bu işin suyunu çıkardılar” diye, işte aynen öyle. Onlar bu sembollerden her zaman ve herkese veriyorlar. Tabii ki almak isteyen herkes alır, buna engel olunamaz. Fakat Fısıh kurbanının kanunu olduğu gibi bunun da şartları vardı. Neydi onlar?

O zamanlar sünnet olunuyordu, şimdi ise bedenin sünneti yerine günahlarımızdan ölüp ve tekrar dirilmek anlamına gelen Vaftiz var. Yani yüreklerimizin sünneti. Vaftiz de, hepimizin günahkâr olduğunu kabul edip, bizleri tövbeye döndüren bir söz, bir ilandır. Hepimiz günahkârız ama Resul Yuhanna bunda da bir sınırın olduğunu vurguluyor. 1.Yuhanna 5:17 de “Her haksızlık günahtır ölüme götürmeyen günah vardır” demekle günahları da ayırıyor.

Hepimiz günah işliyoruz, fakat ölüme götürmeyen günahlarımız bize bu sembollerden almaya engel değildir. Eğer biz Allah’a ve İsa Mesih’in bizler için ölümüne layık bir hayat yaşıyorsak, bu sembollerden almamız gerekli ve de mecburidir. Sembollerden almamak, büyük bir terbiyesizlik ve Mesih’in kurbanlığını hiçe saymak demektir. Bununla birlikte tam tersine 1.Korintoslular 11:27 de dediği gibi : “Uygun olmayan bir biçimde ekmeği yiyen ve şaraptan içen, Rabbin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur” diye de geçer. Kısacası ölüme götüren günah işleyenler, vaftiz edilmiş olsalar bile, ta ki tövbe edip kendilerini düzeltene kadar bu sembollerden almamalıdırlar.

Bu uygun olmayan şeyler nedir?

Artık birçok şeyler hiç de öyle gizli değil. Mafyalar bile birçoklarının kanını dökerken kilisede toplanır. Ya da askerlerin savaşmadan, birçok masum insanın kanını dökmeden önce bu sembollerden alıp kilisede dua etmeleri, bizleri  “bunlar İsa’nın kanına layıktır” dedirtmiyor. Bilgilerinde Tanrı’yı tanımayanlar, her türlü haksızlık, kötülük, açgözlülük, kin, kıskançlık, öldürme hırsı, çekişme, hile, kötü niyetli olma, dedikoducu, yerici, Tanrıdan nefret eden, küstah, kibirli, övüngen, kötülük üreten, anne baba sözü dinlemeyen, anlayışsız, sözünde durmaz, sevgiden yoksun, acımasız, putperest alışkanlıklara sahip isek; böyle davrananların ölümü hak ettiğini bilip de yalnız yapmakla kalmayıp, bunları yapanları da sempatik görürsek, kendimizi İsa’nın kanına layık görmeyelim. (Romalılar 1:28-32) İsa da zaten bunları yapmayı öğretmedi. Bunları yapıp ve hala o sembollere iştirak etmek olsa olsa alay etmek olur ki, “Allah ile alay edilmez” diye yazılı olduğunu unutmamak gerek. Bu ve buna benzer işler yapanları Allah sembollerden almaya layık görmüyor. Muhakkak Yuhanna İncilinde yazıldığı gibi ölüme götürmeyen günahların da olduğu kesin. Buna da herkesin kendini aldatmadan vicdanıyla karar vermesi gerek. Çünkü az da olsa çokta olsa hepimiz bu şeyleri yaptık ve de yapıyoruz. Bunları meslek edinmiş gibi daima istekle ve bilerek yapmak var, bir de planlamadan, bilmeden, istemeyerek o anki akılsızlığımızla, ya da duygularımıza yenilerek yapıp pişman olmak var. Bu farklılıklardan biri açıkça ölüme götürürken, öbürü Allah’ın merhametine sığınmamıza yardımcı olur.

Bu Hıristiyan din keşmekeşinde sembolleri reddeden benim bildiğim bir Şahitler var. Bu da bir yerde: “Onların bu kurtuluşu kabul etmedikleri anlamına gelir” demekten başka bir şey ben bulamıyorum? Onlara göre sadece İsa’nın kanı sanki göklerde yaşayacak 144 000 kişi için dökülmüş!!! Bu inançla da bütün üyelerine bu sembolleri yasak etmişlerdir. Ayni zamanda da bu İsa’nın kanını reddetmek demektir. Yine belirteceğim, Şahitler bu konuda da olduğu gibi birçok konularda yönetim kurullarından nasıl emir alırlarsa öyle yaparlar. Yapmak da zorundadırlar; yoksa o dinden atılırlar ve artık onunla hiçbiri konuşmaz!

İnsanlık Robot olmaya pek meraklıdır. Onlar da her devletin askerlerinin, memurlarının, polislerinin göstermek zorunda kaldığı itaati pek çok övünerek, kendilerinin yönetim kurullarına gösterirler. Şunu da unutmayalım, insanlar kötü olan şeye karşı itaat ederler de, iyi bir şey yapmakta çok şüpheci, ağır ve korkaktırlar! Artık o iyi ve doğru olanı yapmakta kılı kırk yararlar. Bilerek ya da bilmeyerek, bunu ancak kendileri bilir, Yahudiler Musa’yı, Müslümanlar Muhammed’i, Hıristiyanlar İsa’yı, Şahitler de yönetim kurullarını Allah’ın yerine koymaya nedense pek bayılırlar. Hepsi böyle olup, bütün izzeti Allah’tan çok bu kişilere verdikleri halde, bu gerçeği söyleyenlerden de nefret ederler! Yönetim kurulunu bilmem ama bildiğim bir şey varsa da, ne Musa ne Muhammed ne de İsa kimseden böyle bir şey istememiştir. Onlar bu boyunduruğu kendi kendilerine yüklendilerse ne diyelim! Fakat şunu hiç unutmayalım; kimi memnun etmek isteyip, kimden çok korkuyorsak, karşılığını da ondan alacağız!

Ne zaman kutlanacak?

Akşamüstü, güneş battıktan sonra (Çıkış 12:8-10  Yasanın Tekrarı 16:6- 7, Levililer 23:5,  Matta 26:17-30), İsa’nın bize emrettiği gibi, takdirle bu günü anmalıyız. Bunlar belki de bu sayfaları okuyan sizlerin hiç haberi bile olmadığı konular olabilir. Fakat hazırlık yapıp, Allah’ın iradesine ve tüm peygamberlerinin uyarılarına uymak için önünüzde hȃlȃ zaman var. Şimdiye kadar ne yapmış olursanız olun, kim olursanız olun, hangi dil ve milletten olursanız olun, hangi yaşta da olsanız,  Allah’ın iradesinin ne olduğunu öğrenip, günahlarınızdan tövbeyi simgeleyen vaftizle birlikte bu günü kutlarken,  İsa’nın kanını andıran şaraptan ve bedenini andıran mayasız ekmekten almakla, minnet ve imanınızı göstermek için muhakkak uğraşın. Yaşayışınız ve düşünceleriniz ile Rabbe layık olduğunuzu gösterin.

Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Çünkü gök altında adamlar arasında verilmiş başka bir isim yoktur ki , onunla kurtulabilelim.......Resullerin (elçilerin) işleri 4:12

 

İsa Fıshı en son ne zaman yedi?

Bu soruya genelde herkes, ‘ölümünden bir gün önce’ diye cevap verecektir ki, halbuki yanlış. Neden yanlış, onu açıklamaya çalışalım.

“Biliyorsunuz, iki gün sonra Fısıh olacak ve İnsanoğlu çarmıha gerilmek üzere ele verilecek.“ diyor Matta 26:1 de.

“İki gün sonra Fısıh ve Mayasız Ekmek Bayramıydı” Markos 14:1

“Fısıh denilen Mayasız Ekmek Bayramı yaklaşıyordu.” Luka 22:1

 „Bu yüzden İsa, Fısıhtan altı gün önce Beytanya’ya, Lazar’ı dirilttiği köye geldi.” Yuhanna 12:1 

Yuhanna’nın sözleri neredeyse tüm Matta, Markos ve Luka incilindeki tercümeler ile çelişiyor gibi. Acaba orada Yuhanna gerçekte ne demek istedi, yoksa tercüme hatası mı var? Evet, hatalı tercüme edilmiş. Halbuki Matta ile Markos, “2 gün  sonra Fısıh Bayramı” derken; Luka, “bayramın yaklaştığını” söylüyor. Yuhanna ise „6 gün önce” diyerek okuyucuları şaşırtıyor. Yunanca orijinal metinlerdeki İncil’e göre Yuhanna’nın sözlerinden şu anlam çıkmalıydı. „ Bu yüzden İsa, Fısıhtan 6 gün önce Beytanya’da Lazar’ı dirilttiği köye geldi„ olmalıydı. Genelde herkes, „Peki, buradaki fark ne?” der. Fark  virgülde yatıyor ve cümledeki anlamı değiştiriyor. Ne demek istediğimi açıklayayım ve bir de örnek vereceğim. İsa aslında Beytanyaya, Fısıhtan 6 gün önce dirilttiği Lazar’ın köyüne geliyor. Ne zaman geliyor? Yuhannanın o cümledeki anlatımına göre bilmiyoruz, onu yazmıyor. Yuhanna olaya başka bir açıdan bakarak, diğer İnciller’den farklı detaylar vererek anlatıyor. Yani, Fısıhtan 6 gün önce İsa orada Lazarı diriltmişti demek istiyor, “Fısıh bayramına 6 gün kaldı” demek istemiyor. Tek bir vürgül neden bu kadar anlamı değiştirsin? Örneğin:

1-Adam ol, baban gibi eşek olma.

2-Adam ol baban gibi, eşek olma.

Lütfen bu 2 örneği okurken virgüllerde durarak okuyun ve farkı göreceksiniz. Birinde babası eşek olurken, öbür cümlede babası adam olur. Bunu da sırf virgüller yapar.  Tabii ki tercüme eden bu farkı biliyor. Onun kurduğu cümle ya hatalı ya da yanlış öğreti ve yorumlar doğrultusunda kurulmuş bir cümle. Fakat sırf bu örnekte olduğu gibi tek sorun virgül de değil. Başka ayetlerde de görüleceği gibi, açıkça yanlış öğreti, yüzyıllardır uygulamalar ve yorumların etkisiyle yapılmış hatalı tercümeler var.

Mayasız Ekmek Bayramının birinci gününde (veya: Mayasız ekmek Bayramının ilk günü) öğrencileri İsa’nın yanına gelerek “Fısıh yemeğini yemen için nerede hazırlık yapmamızı istersin?” dediler.(Matta 26:17) Birçok tercümede ve Markos olsun veya diğer İnciller’de olsun, hep hatalı zaman verilmiş. Bazı Mukaddes Kitap tercümeleri, “Yunanca orijinal metinlerden ‘önce’ anlamı çıkıyor“ diye dipnot vermişler, ki haklılar. Aslında tercümeler Mayasız Ekmek Byramının birinci gününden önce veya Mayasız Ekmek Bayramının evelki günü diye tercüme edilmeliydi.

Yuhanna 13:1 de ise açıkça, yedikleri yemeği, „Fısıh bayramından önceydi.”diye anlatır. Buradaki tercüme ve anlatım tüm anlayışımıza net bir ışık tutuyor ve tüm İnciller ile de uyum içinde.

„Akşam yemeği sürüyordu ve İblis, daha önceden Simun oğlu Yahuda İskariyot’un yüreğine İsa’ya ihanet etme düşüncesini sokmuştu.” Yuhanna 13:2.    Buradaki “Akşam yemeği” o yemeğin Fısıh yemeği olmadığını açıkça yazıyor. Zaten bir ayet öncesi, “fısıh bayramından önceydi” diye okuduk.

Tüm bunlar ile açıkça ne demek istiyorum?

Hıristiyan aleminin bize kazandırdığı anlayışa ve bu yorumlara dayanarak yapılan tercümeler, İsa’nın yediği son akşam yemeğini Fısıh yemeği olarak algılamamız yönünde. Devamen vereceğim ispatlar bunun böyle olmadığını ve kesinlikle olamayacağını gösterecek.

Birkaç yerde İsa öğrencilerine Fısıh yemeğinden, onlarla birlikte yemeyi çok arzuladığından bahseder.(Luka 22:8 Luka 22:15) Onun bu sözleri bizde sanki son günü onu da yemiş gibi bir intiba bırakabilir. Halbuki İsa ise fısıh yemeğini yemiyor, aslında tam o gün öldürülüyor.

Olaylara sıradan takip ederek bakalım. İsa öğrencileri ile Fıshı hazırlamak için bir eve gidiyorlar. Fısıh bayramında tüm İsrail erkekleri Allahın seçtiği yerde, yani Yeruşalimde toplanmalıydılar. Güneş battıktan sonra kurbanlar kesilmeliydi ve herkes evinde Fıshı yemeliydi. Akşam 6 dan sonra 7 günlük bayram da başlıyordu. Bu da bayramın ilk ve 7. günü Sebt günü gibi veya Şabat günü de dedikleri gün gibi gündelik işlerin yapılmayacağı günler demekti (Levililer 23:3-8 ayetleri). Zaten incilleri okuduğumuz zaman, İsa’nın öldürüldüğü gün dini önderlerin ve halkın devamlı bir acele içinde olduğunu da okuyoruz. (Yuhanna 19:31) Eğer İsa bir gün önce akşam Fıshı yemiş olsaydı, sabahı bayram olmalıydı ve hiç kimse de idam edilemezdi, aynı Sebt yani Şabat günleri gibi.

İsa yemekten sonra öğrencileri ile Getsemani bahçesinde iken tutuklanıyor ve sabaha kadar yargılanıyor. (Matta 26:36; 27:1, Markos 14:32; 15:1) Sabah da Pilatusa götürülüyor ve görevliler Murdar olmasın , Fıshı yiyebilsinler diye içeri girmiyorlar. (Yuhanna 18:28) Demek ki daha Fısıh yenmemiş.

Sonra İsa’yı Kayafa’nın yanından alıp vali konağına götürdüler. Günün erken saatleriydi. Murdar olmayıp Fısıh yemeğini yiyebilmek için kendileri vali konağına girmediler. Yuhanna 18:28, Matta 27:1,

O gün İsa’nın öldürülmesi, hazırlık günü olduğundan da, cesetler Sebt günü haçta kalmasın diye acele etmelerini gerektiriyordu. (Yuhanna 19:31, Markos 15:42-43)

Aslında neredeyse 1500 yıldır kutlanan bu bayram yani Fısıh kurbanı, İsa Mesih’e işaret ediyordu. Bakın İncilde İbraniler’de ne yazıyor:

Kanunda, gelecek iyi şeylerin aslı değil gölgesi bulunduğundan…der İbraniler 10:1 de ve yine:

Bizler, Allah’ın burada sözü edilen “isteği” doğrultusunda, İsa Mesih’in yalnızca bir kere sunulan bedeni yoluyla kutsal duruma getirildik. İbraniler 10:10

Tüm bunlar ile açıkça İsa Mesih Yahudi takvimine göre tam Nisan ayının 14’ünde ölmeliydi, çünkü o Fısıh kurbanının kendisiydi. Eğer Fısıh yemeğinden sonra olsaydı Nisan 15 olurdu, ki o zaman hem bayramdı, bayramda insan asılmazdı ve tüm Kutsal Kitabın peygamberlik amacı ile birbiriyle uyumluluğu bozulurdu. (Yasanın Tekrarı 21:23 Yuhanna 19:31)

Kısacası, son gece yedikleri yemek Fısıh yemeği değildi. Daha birçok ayetler var fakat en azından bu konudaki bir çok tercüme hatası olaylar ile açıkça uyuşmuyor. En doğru ve kolay anlayışı Yuhanna İncilindeki tercümelerde buluyoruz.(13:1-2) Kaldı ki onlar da yanlış yorumlanabilir.

Bu örnekten de anlaşılıyor ki, Allahın ruhu ile esinlenerek verilen şu öğüt çok yerinde değil midir?

Oğlum, sözlerimi kabul edersen, emirlerime değer verip onları aklında tutarsan; böylece hikmete kulağını açarsan, ayırt edici olmaya yüreğini verirsen, dahası, anlayışı yardıma çağırır, sağgörüye seslenirsen ve tüm bunları gümüş arar gibi arar, define araştırır gibi araştırırsan, işte o zaman Yehova (Allahın özel ismi) korkusunun ne olduğunu anlar, Allah bilgisini bulursun. Süleyman’ın Özdeyişleri 2:1-5

 

Baş Sayfa